Barış Arapça mı ?

Coinci

Global Mod
Global Mod
“Barış” Arapça mı, Türkçe mi? Bir Kelimenin Köklerinden İnsanlık Tarihine Uzanan Yolculuk

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bugün kulağımıza son derece tanıdık ama kökleri düşündüğümüzden daha derin bir kelimeden bahsetmek istiyorum: “barış.”

Basit gibi görünüyor, değil mi? Ama işin içinde dil bilimi, kültür tarihi, psikoloji ve hatta felsefe var. Bir kelimenin kökenini anlamak, sadece o kelimenin tarihini değil, insanlığın iletişim biçimini, düşünme tarzını ve hatta barış kavramına yüklediği duygusal anlamı da anlamaktır.

Hadi gelin, bu sözcüğün izini birlikte sürelim — hem akılla hem kalple.

Dilbilimsel Merak: “Barış” Sözcüğü Nereden Geliyor?

Önce temel soruyla başlayalım: “Barış” Arapça mı?

Cevap: Hayır, barış Türkçe kökenli bir kelimedir.

Türk Dil Kurumu’nun köken incelemelerine göre “barış” kelimesi, Eski Türkçedeki “barıg” veya “barımak” fiilinden türemiştir. “Barıg” kelimesi “uyum, anlaşma, dostluk” anlamına gelir. Bu da bize, kelimenin Türk toplumlarının tarihsel olarak toplumsal uyum ve karşılıklı rıza kavramlarına ne kadar önem verdiğini gösterir.

Ancak burada ilginç bir detay var:

Arapçada “barış” anlamında “silm” veya “selâm” kelimeleri kullanılır. “İslâm” kelimesi de bu kökten gelir; yani “teslimiyet”, “barışa girme” veya “uyum içinde olma” anlamlarını taşır.

Bu benzerlik, bazı insanların “barış”ın Arapça olabileceğini düşünmesine yol açmış olabilir. Fakat fonetik, morfolojik ve tarihsel olarak bu iki kelime farklı kökenlere sahiptir.

Yani kısaca özetlersek:

- “Barış” → Türkçe (barıg/barımak)

- “Selâm” veya “İslâm” → Arapça (s-l-m kökü)

Peki, bu kadar benzer anlama sahip iki farklı kök, neden birbirine bu kadar yakın? Bu noktada hem dil bilimi hem de kültürel psikoloji bize çok şey söylüyor.

Kültürlerin Kesişiminde Kelimeler: Barışın Evrensel Dili

İnsanlık tarihine baktığımızda, “barış” kavramı neredeyse her kültürde kutsal bir yere sahiptir.

Çünkü barış, sadece savaşın olmaması değil; dengenin, adaletin ve huzurun var olmasıdır.

Türk kültüründe “barışmak”, bir anlaşmazlıktan sonra yeniden dengeye dönmeyi ifade eder. Arap kültüründe “selâm” ise hem selamlaşma hem de barış niyetiyle yaklaşma anlamındadır.

Bu iki kelime farklı köklerden gelse de, insan doğasının ortak arzusu olan huzur ve güveni dile getirir.

İşte burada kadın ve erkek bakış açıları arasında da güzel bir paralellik oluşur:

- Erkekler genellikle stratejik, çözüm odaklı bir barış anlayışına sahiptir — yani “nasıl barış yapılır” sorusuna odaklanır.

- Kadınlar ise empati ve ilişki kurma yönüyle “barış nasıl korunur” sorusuna yanıt arar.

Bu iki bakış açısı bir araya geldiğinde, kalıcı barışın temelleri atılır. Tıpkı kelimelerin bir araya gelip anlam kazandığı gibi.

Dil Psikolojisi Açısından: Kelimeler Zihnimizi Nasıl Şekillendirir?

Psikodilbilim araştırmaları, dillerin sadece iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda düşünce biçimlerimizi şekillendirdiğini gösteriyor.

Whorf ve Sapir’in meşhur “dilsel görecelik hipotezi”ne göre, hangi dili konuşuyorsak, dünyayı o dilin merceğinden görürüz.

Yani “barış” kelimesini Türkçe düşündüğümüzde, zihinimiz “anlaşma, dostluk, ortaklık” gibi sosyal kavramlara yönelir.

Arapça “silm” veya “selâm” ise daha çok huzur, teslimiyet, ruhsal denge anlamlarını çağrıştırır.

Dolayısıyla her iki dil de aynı evrensel kavramı, kendi kültürel kodlarıyla tanımlar.

Peki, sizce bir toplumun kullandığı dil, o toplumun barışa bakış açısını da şekillendiriyor olabilir mi?

Edebiyat ve Tarih Işığında Barış: Dilden Duyguya

Türk edebiyatında “barış” kavramı genellikle birlik, dayanışma ve yeniden doğuş temasında işlenir. Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” dizesi, barışın sadece insanlar arasında değil, tüm varlıklarla kurulması gerektiğini anlatır.

Arap edebiyatında ise “selâm” kelimesi daha manevi ve içsel bir barış halini ifade eder; Tanrı’yla uyum, iç huzuru bulmak gibi anlamlara gelir.

Erkeklerin tarihsel olarak barışa yaklaşımı daha politik ve stratejik olmuşken, kadınların bakışı genellikle toplumsal ve duygusal iyileşme ekseninde gelişmiştir.

Bu farklılıklar aslında birbirini tamamlar. Çünkü gerçek barış, hem akılla hem kalple mümkündür.

Bir barış anlaşması masa başında imzalanabilir, ama kalplerde hissedilmedikçe uzun ömürlü olamaz.

Bilimsel Perspektif: Barış Kavramının Evrimi

Sosyodilbilim araştırmalarına göre, “barış” kavramı dünya dillerinde genellikle iki farklı evrim hattı izlemiştir:

1. Negatif tanım: Savaşın olmaması (örneğin, İngilizce “peace” kelimesi Latince “pax”tan gelir ve bu kök “savaşsızlık” anlamındadır).

2. Pozitif tanım: Uyum ve denge hali (Türkçe “barış”, Japonca “wa”, Arapça “silm” gibi).

Türkçe bu ikinci gruba girer. Yani Türk kültüründe barış, pasif bir durumu değil, aktif bir ilişki kurma halini temsil eder.

Bu da, Türk toplumunun tarih boyunca göçebe kültürden yerleşik yaşama geçerken bile, “ilişki kurma”yı barışın temelinde gördüğünü gösterir.

Kadınların sosyal etkiler üzerine kurulu düşünme biçimi, bu “ilişki” yönünü güçlendirirken; erkeklerin analitik yaklaşımı, barışın stratejik sürdürülebilirliğini sağlar.

Dolayısıyla psikoloji, dilbilim ve toplumsal cinsiyet perspektifleri birleştiğinde, “barış”ın sadece bir kelime değil, insan doğasının aynası olduğunu fark ederiz.

Modern Dünyada Barışın Dili: Ortak Kök Arayışı

Bugün küreselleşen dünyada, farklı dillerden gelen kelimeler birbirine karışıyor.

Ama “barış” kelimesi, hâlâ Türkçede güçlü bir kimliğe sahip.

Çünkü bu kelime, sadece “savaşın bitmesi” değil, birbirini anlamaya çalışma cesareti anlamına geliyor.

İster politik bir barıştan, ister içsel bir huzurdan bahsedelim; mesele aynı: insan doğasının kendiyle uzlaşması.

Peki forumdaşlar, sizce “barış” dediğimizde ilk akla gelen şey ne olmalı?

Bir devletin anlaşması mı, yoksa bir insanın kendi içindeki huzuru mu?

Sonuç: Bir Kelime, Bin Anlam, Tek İhtiyaç

“Barış” kelimesi, köken olarak Türkçe olsa da anlam olarak evrenseldir.

Arapça’daki “selâm”la, Latince “pax”la, Japonca “wa”yla aynı duygusal kökten beslenir: denge, huzur, uyum.

Bilimsel olarak baktığımızda kelimenin Türkçeden geldiğini söyleyebiliriz, ama insani açıdan bakıldığında “barış” zaten hepimizin ortak dili.

Erkeklerin aklıyla, kadınların kalbiyle birleştiği; dillerin, kültürlerin ve duyguların buluştuğu yerde…

İşte gerçek barış orada başlar.

Peki sizce, “barış” kelimesi sadece bir dilin değil, tüm insanlığın genetik kodu olabilir mi?