Özdeşim yasası nedir ?

Defne

New member
Özdeşim Yasası: Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Gücünü Sorgulamak

Bir kadın olarak, özdeşim yasasının gerekliliği hakkında düşüncelerim kesinlikle şekillendi, fakat doğruluğu hakkında ciddi şüphelerim var. Bize "sürekli toplumun normlarına uygun yaşamalıyız" gibi söylemlerle sunulan bu yasa, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliği derinleştiriyor gibi görünüyor. Bu yazıda sizlere özdeşim yasasının zayıf yönlerini ve toplumsal cinsiyet üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmak istiyorum. Ama önce bu konuyu biraz tartışalım: Özdeşim yasasının amacı gerçekten toplumu daha iyi bir yere taşımak mı? Yoksa yalnızca erkek egemen bir sistemi meşrulaştırmanın bir yolu mu?

Özdeşim Yasası Nedir?

Özdeşim yasası, bireylerin toplumsal normlara, aile yapısına ve geleneksel cinsiyet rollerine uyum sağlamaları gerektiğini savunur. Bu yasa, genellikle toplumun kabul ettiği kadın ve erkeklik kimliklerine dayanarak bireylerin kendi kimliklerini inşa etmeleri gerektiğini öne sürer. Erkeklerin güçlü, dominant ve mantıklı, kadınların ise nazik, duygusal ve şefkatli olmaları beklenir. Peki, bu tam olarak neyi ifade ediyor?

Özdeşim yasası, toplumda kadın ve erkek rollerinin belirli sınırlarla çizilmesini sağlayarak, her iki cinsiyetin toplumsal beklentilere göre şekillendirilmesine neden olur. Bu yaklaşım, insanların potansiyellerini sınırlarken, cinsiyet ayrımcılığını ve eşitsizliği körükler.

Erkeklerin Stratejik Yaklaşımları: Toplumsal Normların ve Beklentilerin İçinde Sıkışmak

Erkekler genellikle özdeşim yasasının en belirgin şekilde etkilediği gruptur. Bir erkeğin toplumda saygı görmek ve başarılı kabul edilmek için belirli normlara uyması beklenir: stratejik düşünme, problem çözme yetenekleri ve duygusal mesafe. Kadınlardan farklı olarak, erkeklerin aşırı duygusal olmamaları, gücünü ve mantığını her şeyin önünde tutmaları gerekir. Bu, elbette toplumsal ve kültürel bir beklenti olarak yansır. Peki ya duygusal zayıflıklar, sevgi ve empati gibi insani değerler?

Bu normlar, erkekleri bir “makine” gibi çalışmaya zorlar. Her sorunla mantıklı bir çözüm üretmek zorunda hissederler, ama bir sorunu tartışmak ya da duygusal yanlarını açığa çıkarmak genellikle toplum tarafından “zayıflık” olarak görülür. Bu, erkeklerin çoğu zaman yalnızlaşmasına ve kendilerini ifade etmekte zorluk çekmesine neden olur. Erkeklerin toplumda güçlü ve bağımsız olmaları beklenirken, onların duygusal ihtiyaçlarına yeterince değer verilmiyor.

Kadınların Empatik Yaklaşımları: Toplumun Beklentileriyle Cezalandırılmak

Kadınlar ise özdeşim yasasının başka bir yüzüyle karşı karşıyadır. Kadınların duygusal, empatik ve insana yönelik yaklaşım göstermeleri beklenir. İyi bir kadın olmak demek, başkalarını anlamak, şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduklarında başkalarına yardımcı olmaktır. Ancak, bu rollerin ardında birçok toplumsal baskı ve beklenti yatar. Kadınlar duygusal olarak bağımsız olamıyor, sürekli başkalarına yardım etme baskısı altında kalıyorlar. Çoğu zaman duygusal yük kadınların sırtında birikir ve bu da onların toplumsal alandaki rollerini daha zorlayıcı hale getirir.

Kadınların kendilerini ifade etmeleri genellikle yumuşak ve nazik olmaları beklenirken, güçlü, iddialı ya da baskın olmak toplumsal olarak hoş karşılanmaz. Bu da onları çoğu zaman kendi isteklerinden ve gereksinimlerinden uzak tutar. Kadınlar, başkalarına duydukları empatiyi kendi benliklerinden öncelikli kılarken, kendilerini tam anlamıyla gerçekleştirme fırsatlarını kaybederler.

Özdeşim Yasasının Zayıf Yönleri ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Özdeşim yasası, cinsiyet rollerini güçlendirirken, aslında insanları “kimlikleri” ve “toplumdaki yerleri” konusunda belirli kalıplara sıkıştırır. Erkeklerin mantıklı ve stratejik olma zorunluluğu, duygusal ifadelerini engellerken, kadınların duygusal yönlerinin ön planda olması ise onları kendi hayatlarını yaratma konusunda kısıtlar. Her iki cinsiyet de toplum tarafından şekillendirilen beklentilerle yönlendirilir, ancak bu, her bireyin kendi potansiyelini ve kimliğini tam olarak yaşayabilmesinin önüne geçer.

Peki, bu yasa aslında neyi amaçlıyor? Toplumun genel çıkarları doğrultusunda bireylerin kimliklerini mi şekillendiriyor, yoksa onları sadece toplumsal normlara uygun hale mi getiriyor? Bu soruların yanıtları kesin değil. Çünkü özdeşim yasası, çoğu zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliğini meşrulaştırmak ve hatta desteklemek için kullanılan bir araç haline gelebilir.

Bireysel Özgürlük ve Kimlik Arayışı: Toplumun Normlarına Karşı Durmak

Özdeşim yasasının her iki cinsiyet üzerindeki etkilerini inceledikten sonra, bu yasaya karşı bir duruş sergilemek daha fazla anlam kazanıyor. Toplumsal normlara uymak yerine, bireylerin özgür iradelerine ve kimliklerine saygı göstermek, insanları daha sağlıklı ve dengeli bir toplumda yaşamaya davet eder. Erkeklerin duygusal açıdan daha açık olmaları, kadınların ise daha stratejik düşünmeleri, onları toplumun dayattığı kalıplardan kurtarabilir.

Sonuç olarak, özdeşim yasası, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren ve bireysel özgürlüğü kısıtlayan bir yasa olabilir. İnsanların kimliklerini özgürce keşfetmeleri ve bu kimlikleri toplumla uyumlu hale getirmeleri, daha adil ve eşitlikçi bir toplum için bir gerekliliktir. Toplum, cinsiyet rollerinin ötesine geçmeyi öğrenmeli ve her bireyin kendi potansiyelini özgürce gerçekleştirmesine olanak tanımalıdır.

Sizce özdeşim yasası, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini artıran bir araç mı? Erkeklerin ve kadınların rollerindeki bu kalıplardan kurtulmaları mümkün mü?